Yobazların saltanatında açılım

Hemen hepinizin bildiği gibi 12 Eylül 1980 darbesi, yükselen sola ve sosyalistlere karşı yapılan bir darbeydi… Kanla kurulan cumhuriyetten günümüze değin 2 darbe, 1 muhtara ve 28 Şubat kararları yaşayan bizler çok iyi biliriz ki her darbe ülkedeki demokrasiyi en az 10 yıl geriye götürür. 1980 darbesinin diğerlerinden tek farkı yükselen Solu durdurmak için radikal İslami desteklemesiydi. Bu gün AKP, bu temelde ortaya çıkmış, 12 Eylül faşizminin kendi lehlerine gelişen meyvelerini yiyor 12 yıldır…

Son 12 yıldır tek lider sultasıyla ülkeyi yöneten AKP iktidarının Sözde açılımları ( Eğitim, Sağlık, İnsan hakları, Kürt sorunu ve Azınlıklar ) bir türlü bitmedi… Devlet her açılım dediğinde halklarla ve emekçilerle arasını daha da açıyor. Arayı açma, vurma, hak gaspı, baskı ve terörün, asimilasyonun tek tipleştirmenin, zulmün bir diğer adı ” ” Açılım ” oldu bu ülkede.

24 Nisan Soykırımına ramak kala Sözde Süryani açılımıyla Süryani halkına soykırımı (Seyfo ) unutturacak, aklı sıra Avrupa’daki Seyfo çalışmalarını sabote edecek. Tıpkı Lozan antlaşmasında, Patrik İlyas’a Osmanlı oyunu yaptıkları gibi. Süryani halkı, bu gün hem Azınlık Olup, hem azınlık halklarından yararlanmamanın bedelini, 1924’de Patrik İlyas tarafından TC’ye ve M.Kemal’e verilen tavizler yüzünden hala çekiyor…

Ermeni halkına gelince, çifte standartlı bir anlayışla Başbakan danışmanı seçilen Etyen Mahçupyan’la Ermeni soykırımının yüzüncü yılına ramak kala Avrupa ya bir mesaj verilmek isteniyor aklı sıra. Bakın! Başbakan danışmanımız bile bir Ermeni diyecekler. Bir yandan Avrupa ya şirin ve medeni görünmeye çalışılırken, diğer yandan da ülkede failleri saklanan Hrant Dink, Sevag Balıkçı’nın davaları öte yandan Sevan Nişanyan’nın davalarıyla Ermeni halkına göz dağı verilmeye devam ediliyor.

Ermeni soykırımın yüzüncü yılına ramak kala hala, Aydın/ Yenipazar cezaevinde kaçak inşaattan ötürü emsali olmayan bir davadan dolayı tutsak edilen Sevan Nişanyan’nın cezaevinden çıkması beklenirken, 11 yıl 8 ay daha yatacak olması bu ülkenin ayıbıdır. Sevan Nişanyan şahsında yargılanan Ermeni halkı mıdır?

”Agos gazetesinin haberine göre, Selçuk 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen bir başka davada da KTVKK’ya muhalefet gerekçesiyle Nişanyan, 5 yıl 2 ay 15 gün hapis ve 12.600 TL para cezasına çarptırıldı. Son cezayla Nişanyan’ın ceza toplamı 11 yıl 8 aya çıktı. Nişanyan hakkında benzer iddialarla açılan davaların sayısını bile bilmediklerini söyleyen avukatı Murat Akçı mahkûmiyet kararlarını Anayasa Mahkemesi’ne taşıdı”.

Geçtiğimiz hafta HDP milletvekili Sebahat Tuncel’in meclise ” 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımı tanınsın”önergesi meclisde kabul görür mü şimdilik bilmiyoruz. Bilinen o ki 2015 Haziran milletvekili seçimlerinin 26 Nisan’a alınması asla bir tesadüf değildir. Son bir yıldır soykırım mağduru halkların, Avrupa Barış meclisinin, Milliyetçiliğe ve ırkçılığa dur de Avrupa platformunun, yeni kurulan MHK ( Mezopotamya ve Halklar Kongresi )’nin, Avrupa ve dünya genelinde soykırımın 100.yılında bir dizi eylemler, konferanslar, paneller ile 24 Nisan soykırımının tanınması için çalışmalar yapılmaktadır. İşte bu çalışmalar yüzünden 2015 milletvekili seçimlerinin 26 Nisan’a alınması özellikle düşünülmüş olabilir.

Yobazların saltanatında açılım devam ediyor…

Şu anda özellikle yeni yargı paketindeki Polis devleti olma yoluna gidilen bir süreçte; Cezaevlerindeki uygulamalar, makul şüpheli yasası, Milli Eğitim Şurası adı altında ( ilk öğretim ve liselerin kışlaya dönüştürülmesi; Orta Öğretimde liselerin Tarih derslerinde zaten öteden beri var olan nefret ve ötekileştirme eğitiminin yanı sıra bir de zorunlu din dersleri, Osmanlıca, Arapça, Kuranca derslerinin dayatılması, Turizm Meslek Liselerinde içki servisi dersinin kaldırılması, İlköğretim ve liselerde öğretilen Beden Eğitimi dersi adı, cinsellik içerdiği gerekçesiyle artık ”spor dersi” olacak ) ve akabinde Üniversitelere de din dersi getirilmesi düşüncesi ve her üniversiteye cami zorunluluğu, savcı ve hâkimlere din dersi eğitimi verilmesi

gibi bir dizi yasal değişikliklerle aslında 2023’ün temellerinin on iki yıllık AKP iktidarında daha da sağlamlaştırılmış olacak böylece… 21. Yüzyılda 700 yıl evvelinin özlemini yaşayan AKP, Eğitim ve sosyo-kültürel alanda mehter marşı gibi bir ileri hamle, iki geri hamle yapmaktan ülkeyi büyük bir kaosa sürüklemektedir.

Bu açılımdan Alevilerin payına düşen ise Cem evlerinin ibadethane olarak tanınmaması, azınlık olmadıkları için Alevi çocukları din derslerine girmek zorunda kalması. İslam dışı olan bir inancı ( Alevilik), ısrarla ve inatla İslam gibi kabul eden sistem sayesinde milyonlarca Alevi çocuğun din dersi, kuran dersi, Muhammet’in hayatı gibi derslere girmesi ise tamamen Sünnileştirmek amaçlıdır.

Kürtlerin payına bu açılımdan düşen Lice, Roboski katliamları, tutuklamalar, kale kollar, batı illerinde Kürt gençlerine linçler olarak devam etmektedir. Adına ister açılım deyin isterse Barış süreci, bu süreçte tek iyi şey, çatışmasızlık ortamının hâkim olmasıdır. Kürt halkının özellikle son 30 yılda 55.000 kürdün kanı dökülmesine rağmen, hala Kürtçe ikinci bir resmi dil olmadığı gibi sadece Mezopotamya’da seçmeli ders kapsamındadır.

Bu ülke ne çektiyse özellikle son yüz yıldır iki şeyden çekti. Biri Kemalizm, diğeri Panislamizm… Bu ülke bir cennet diyenlere; evet bu ülke bir cennet ama yasaklar ve katliamlar cenneti. Anlayamadığım Türkiye’nin kaderini, zifir karanlığa çevirecek bir yığın yasalar çıkarılıyor. Kimsenin gıkı çıkmıyor… Artık bu durumlara alıştık mı ne? Ya da Radikal islamın yasal hale getirilmesine mi hazırlanıyoruz ülke olarak?

Gezi direnişinde devlet faşizmi tarafından büyük bir baskı ile karşılaşan Gezi gençliği, büyük bir yılgınlık yaşadıklarından mıdır, umutlarını yitirdiklerinden midir nedir? Bir vurdum duymazlık hali egemen, geniş yığınlarca. Gezi direnişinden daha büyük bir kitleyle, çağdışı eğitime karşı, öğrenci ve velilerin de sokaklara döküleceği bir ortam olması gerekirken ölü toprağı mı atılmış halklarımızın üzerine Ne? Sokaklara dökülen yok henüz… Tiyatroların bir bir kapatılmasının ardından Tiyatro, Opera, Bale sanatı da pek yakında tarihe karışacak gibi görünüyor…

19 Kasım 2014 Milli Eğitim Şurasında şimdilik yasa olarak çıkmasa da yakın zamanda KARMA EĞİTİMİN de kaldırılması mutlaka gündeme gelecek. Bu ülkede İçki Servisi dersi yasak ama tecavüz etmek, cihat adına kan dökmek, emekçiyi sefalet ücretine mahkûm etmek,  Evlatlıkla evlenmek, Hasta tutsakları ölüme mahkûm etmek, Tecavüz çocuğunu sözde devlet güvencesine almak, Evliyken Muta nikâhı kıymak, Hrant Dink gibi barışseverleri ve ufak yaşta çocukları ( Roboski’de çoğunluğu çocuk olmak üzere 34 Kürdü, Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Aydın Erdem, Şerzan Kurt, Rojhat Özdel ) öldürmek serbest. Kısacası hak aramak yasak bu ülkede…

Eğitimde, ekonomide, sanatta, sağlıkta, siyaset alanında dibe vuran bir ülkede yasaklar, yıldırmalar ve tek adam sultası devam ediyor…

Ana dilde eğitim hakkı hala yasak. Ama okullarda Arapça, Osmanlıca zorunlu ders olarak serbest… Türkiye hızla Araplaştırılacak ki orta doğu ülkelerinde (ortak bir dil olan Arapça ) patron olmaya soyunacağız aklı sıra… Kürtler yüzyıldır ana dil için direnirken aslında bütün Mezopotamya halkları için direniyordu… Bu gün Kürtlerin ana dilde eğitim hakkına karşı çıkan faşist Türkler, gün gelecek aynı kaderi yaşayacaktır. Nasıl mı? Arapçanın ve Osmanlıcanın 2023’e kadar, Türkçenin önüne geçmesiyle, bu kez ana dilde eğitim için Türkler direnecek. İşte o zaman Kürtlere, Ermenilere, Süryanilere, Zazalara, Rumlara, Kızılbaşlara, Lazlara bunca zaman neler yapmışız biz Türkler anlayacağız. Ana dilde eğitim hakkı ve Asimilasyon nasıl bir şey öğreneceğiz.

Gezi direnişinde Alevi kimlikli (Berkin Elvan, Ethem Sarısülük, Ali İsmail Korkmaz ve üç gencimiz ), Ermeni kimlikli ( Av. Milletvekili Kİrkor Zohrap, Armenak Bakırcıyan, Hrant Dink, Sevag Balıkçı ) Kürt kimlikli ( Uğur Kaymaz, Şerzan Kurt, Rojhat Özdel ) Süryani kimlikli ( Dr. Edvart Tanrıverdi, Aziz Kalaycı, Simon Konutgan) , Polis tarafından kaybedilen Metin Göktepe, Tolga Baykal Ceylan, Hasan Ocak ve daha nicelerini katleden devlet, bırakın failleri bulmayı, katillerin ödüllendirildiği ve yönettiği bir ülkede yaşıyoruz yüzyıldır. Sivas davasının katillerini savunan avukatlar bu gün meclistedir. Katillerin yönettiği bir ülkede ne barıştan, ne demokrasiden ne de insan hak ve hürriyetlerinden söz etmek mümkün değildir.


ZEYNEP TOZDUMAN

Site Footer